"ART NİYETLİ KİMLİK SİYASETLERİ MİLLİ BEKAMIZA ZARAR VERMEKTEDİR"
Bahçeli, "Ülkemiz farklı boyut ve ölçülerde sorunlarla boğuşmaktadır. Türkiye'nin önünü kesmek isteyen çevreler her boşluktan istifade arayışında, her fırsatı değerlendirme çabasındadır. Bölgesel ve küresel operasyonlar milletimizin huzur ve bekasını sürekli tehdit kuşağında tutmaktadır. Bunlar oluyorken milli kimliğimiz zarar görmekte, milli birliğimiz ağır yara almaktadır. İtiraf ve kabul edelim ki, ülkemizin etrafı husumet çemberine alınmıştır. Komşu coğrafyalardaki sıcak çatışma ortamı doğrudan doğruya ülkemize yansımaktadır. Art niyetli kimlik siyasetleri milli bekamıza zarar vermektedir. Etnik körlük, mezhepçi tahammülsüzlük, emperyalist komplo hem ülke içini hem de komşu coğrafyaları kaosa sürüklemektedir. Bu nedenle belirsizliklerin hızla yayıldığı, hatta kökleştiği bir zaman diliminden geçtiğimiz açık ve hakikattir. Hassas ve zorlu bir coğrafyada bin uzun yıldır yaşadığımızı hiç kimse inkar edemeyecektir. Aynı şekilde, tarihsel husumetlerin de nesiller boyunca birikerek, dahası derinleşerek bugünkü zamana miras kaldığını hiç birimiz yok sayamayacaktır. Coğrafyamızı değiştiremeyeceğimize göre arayışlarımız bu aziz vatanın ahlaki ve politik gerçekleriyle sınırlı olmalıdır" diye konuştu.
"DIŞ POLİTİKAMIZ YABANCI TEZ VE HEDEFLERİN YÖRÜNGESİNE SABİTLENDİ"
'Türkiye'nin dış politikasında pek çok ayak bağı, pek çok açmazı vardır' diyen Bahçeli, şunları söyledi; "Yıllardan beri, dış politikamız maceracı ve marazi bir zihniyetle ele alınmış, bu şekilde yönetilmiş ve yönlendirilmiştir. İşin garibi, değerli yalnızlıktan bile medet umulmuştur. Fakat haklı olduğumuz konularda haksız sayılmamız, kazanmamız gerekirken kaybetmemiz hatalı ve hamasi dış politik tasavvurun eseridir. Aktif dış politika söyleminden pasif ve edilgen bir pozisyona gelinmesi yılların gaflet ve ihmalinin neticesidir. Ülke olarak; ön alacaktık, önü alınan olduk; sözümüz geçecekti sözü kesilen olduk; caydırıcılığımız artacaktı, her cephede cayan bir duruma düştük. Bölgemizde ve dünyada parlayan yıldız olduğumuz iddia edilmişti. Ne var ki ortada ne bir yıldız ne de bir parlaklık görüldü. Yalnızca sönmüş ve dumanı tüten bir volkana döndük. Türkiye Ortadoğu'ya model olacak, gıpta ile bakılacak, herkesin örnek alacağı bir ülke olacaktı. Değişim dalgasını biz yönetecektik. Bizden habersiz yaprak bile kımıldamayacaktı. Dünya Türkiye'yi hayranlıkla konuşacaktı. Ancak bu yüksek gayelerin hepsi bir bir hayal ve yalan oldu. Çünkü dış politikamız başka başkentlerin çekim alanına girdi, yabancı tez ve hedeflerin yörüngesine sabitlendi."
"ÜÇ TARAFIMIZ DENİZLERLE, DÖRT TARAFIMIZ DÜŞMANLARLA ÇEVRİLMİŞTİR"
Bahçeli, "Üç tarafımız denizlerle, dört tarafımız düşmanlarla çevrilmiştir. Sayın Binali Yıldırım Başbakan olduktan sonra, bir ihtimal, dış politikadaki hasarın büyüklüğünü görmüş olacaktır ki, birden bire dostların çoğaltılmasından bahsetmeye başlamıştır. Nitekim “dostlarımızı artıracağız, düşmanlarımızı azaltacağızö diyen Başbakan'dır. Başbakan daha da ileri giderek; “Mısır, Suriye, İsrail, bu üç ülke de Akdeniz'deki komşularımız. Komşularımız arasında daimi düşmanlık olmaz. Zaman zaman gerginlik olacaktır. Bu durum Rusya için de böyleö deme gereğini duymuştur. Bu sözler tabii olarak olumlu ve pozitif niteliktedir. Buna karşılık Cumhurbaşkanı'nın "Kendimizden başka dostumuz yok" sözleri Başbakan'ın sözlerini açığa düşürmektedir. Yine de Sayın Erdoğan'ın bu ifadelerini boş bulunduğu bir anda heyecana gelerek yaptığına inanmak istediğimizi özellikle vurgulamak isterim. Madem gün gelip pişmanlık gösterilecekti, o zaman Mısır'la niçin kavga edilmiş, Mısır politikası Mursi'ye niye tapulanmıştır? Yaşananlar sıradan gerginlik idiyse, kardeş Esad'tan, katil Esed noktasına hangi saik ve düşünceyle gelinmiştir? Suriye'nin iç işlerine karışmanın, toprak ve insan bütünlüğüyle oynamanın mahsur ve maliyetleri hiç mi hesap edilmemiştir? İsrail'e edilmedik hakaret, yapılmadık suçlama kalmamışken, sonra dönüp zeytin dalı uzatılmasını, birbirimize mecburuz, anlaştık anlaşıyoruz çizgisine gelinmesini nasıl okuyalım, neye bağlayalım? Bu U dönüşlerini hayra mı yoralım, hüsran mı görelim? Başbakan'ın açıklamaları önemlidir, bundan sonraki politik adım ve uygulamalar için bağlayıcıdır. Sayın Yıldırım, komşu ülkelerle yaşanan vahim sorunları zaman zaman maruz kalınan gerginlik seviyesinde mütalaa ettiğine göre; AKP'nin Suriye politikası başta olmak üzere komşu ülkelerle arasındaki soğuk ilişkilerin seyri de değişecek demektir. Bu isabetlidir, yerindedir, zira başka çare de yoktur.Ancak bu kadar kırık dökükten sonra, hiç mi özeleştiri yapılmayacaktır? Pardon yanlış oldu demekle, dış politikadaki bunca ağır kambur ve problemden bir çırpıda kurtulmak mümkün müdür? Dış politikadaki kahredici dağılmanın sorumlusu kim ya da kimlerdir? Sayın Başbakan, sanıyorum bu sorular üzerinde de kafa yoruyor olsa gerektir. Aksi halde, bir şey olmamış gibi yeni politik duruma yumuşak geçiş yapmak milletimizin gözünden kaçmayacak, kutlu iradesinden de vize alamayacaktır" diye konuştu.
"CUMHURBAŞKANI'NIN PUTİN'E YAZDIĞI MEKTUP İYİMSER HAMLELERDİR"
Bahçeli, "24 Kasım 2015'den bugüne geçen yedi aylık sürede, Türkiye ile Rusya arasında soğuk savaş yıllarını aratmayacak gerilimler yaşanmıştır. Haklı yere düşürülen Rus uçakları iki ülke arasındaki ilişkilerin donmasına, durmasına neden olmuştur. Rusya'nın hemen devreye soktuğu yaptırımlar seti Türkiye ekonomisini can evinden vurmuştur. Bilhassa turizm sektörü vahim bir darbe yemiştir. Rus uçakları adeta Akdeniz sahil boyuna düşmüştür. Rezervasyonlar yarı yarıya iptal olmuş, istihdam ve döviz girişinde keskin inişler yaşanmıştır. Turizmcilerimizin şikâyetleri haddinden fazladır. Artan terör olayları, patlayan canlı bombalar, dış politikadaki sancılı gidişat turizme doğrudan yansımış, çıkan fatura hem ülke ekonomisine hem de girişimcilerimize zarar vermiştir. Bu yılın ilk beş ayında, özellikle Antalya'ya gelen turist sayısı geçen yıla göre yüzde 42 düşmüş, Rus turist sayısındaki azalma ise yüzde 98'i bulmuştur. Bu tablo elbette kaygı vericidir ve müdahaleyi beklemektedir. Cumhurbaşkanı'nın Putin'e yazdığı mektup, Moskova'ya yeni büyükelçi atanması, Rus Milli Günü'ne katılım gibi girişimler, iki ülke arasındaki ilişkilerin düzelmesi adına yapılan bazı iyimser hamlelerdir" dedi.
"ERDOĞAN'IN AVRUPA PARLAMENTOSU'NA ETKİLİ CEVABI DA BİZLERİ MEMNUN ETMİŞTİR"
Bahçeli, "Avrupa'dan alınan her Suriyeli için bir başka Suriyeli'yi mülteci statüsünde alacaklarına inandık, inandırıldık. Bu hezeyanla temellenmiş anlaşma aslında Kayseri pazarlığı değil, at pazarlığıydı; karşılığında para alınacak, 1 Haziran'dan itibaren vize muafiyeti olacaktı. Söylenen, servis edilen, milletimize zafermiş gibi takdim edilen buydu. Türkiye Avrupa'nın sınır bekçisi, mültecilerin toplanma kampı olarak görülmüş, hükümet de buna razı olmuştu. Milli onurumuzu ayaklar altına alan bu anlaşmayla ülkemiz AB'nin keyfine mahkum edilmişti. AB Komisyonu'nun 15 Haziran'da yayımlamış olduğu ikinci raporunda, anlaşmanın hedefine ulaştığı sayılarla ortaya koyulmuş, Ege adalarından alımlarla AB ülkelerine yeniden yerleştirme süreçlerinin standartlara uygun gerçekleştiği vurgulanmıştır. Tabii olarak AB açısından herhangi bir mesele yoktur. İstediğini almış, verdiği sözlerini ise mizaç ve cibiliyetine uygun olarak çiğnemiştir. AB, Türkiye'ye vize muafiyeti konusunda ilave şartlar getirmiş ve terörle mücadeleyi kösteklemeye, engellemeye kalkışmıştır. Başbakan Yıldırım, partisinin geçen haftaki grup toplantısında son derece yerinde bir ifadeyle, 'varsın orada kalsın vize muafiyetiö'diyerek, AB'nin terörle mücadeleyi durdurmaya tevessül eden utanmazlığına haddini bildirmiştir. Bunun yanında, Avrupa Parlamento binasının kirli koridorlarında kanlı örgüt YPG'nin sözde flamaları asılmış, bu örgüte selam verilmiştir. Sayın Erdoğan'ın Avrupa Parlamentosu'na etkili cevabı da bizleri memnun etmiştir" diye konuştu.
"RÜZGAR EKEN FIRTINA BİÇECEKTİR VE ARTIK AB'NİN SONU DA GÖRÜNMÜŞTÜR"
Bahçeli, şöyle devam etti; "Bir terör örgütüne ait paçavraların Avrupa Parlamentosu'nda ne işi vardır? Bu nasıl bir medeniyet anlayışıdır? Bu YPG denen illet PKK'nın ikizidir. Bu YPG isimli cinayet örgütü, ABD desteğiyle Fırat'ın batısına geçtiğinden beri, tıpkı IŞİD gibi önüne geleni öldürmekte, işkenceye tabi tutmakta, çiftçilerden haraç toplamakta, yargısız infaz ve etnik kıyımla şiddet saçmaktadır. Geçtiğimiz aylarda, Avrupa Konseyi binasının önünde terör örgütü PKK'nın çadır kurmasına izin verenlerin, bu defa koridorlara örgüt flamalarının teşhir edilmesine müsaade etmelerini hangi dostluğa, hangi insanlık değerlerine sığdıralım? Avrupa Birliği'nin bu PKK sevdasının, bu YPG tutkusunun kaynağı nedir? AB'nin tedavisi imkansız kafa yapısına göre, terör Avrupa ülkelerini kana bularsa kötü; ama İstanbul'u, Ankara'yı, Diyarbakır'ı, Şırnak'ı, Mardin'i vurursa iyidir. Brüksel bombalanırsa dünya ayağa kalkar, Ankara'nın kanı akarsa insanlık üç maymunu oynar. Paris'te teröristler ölüm saçarsa ülkeler alarma geçer, Van'da, Hakkari'de, Tunceli'de masumlar acımasızca katledilince hiçbir ülkeden çıt çıkmaz. Gelişmiş olmak demek insan olmak anlamına gelmez. Nitekim robotta gelişmiştir, ama vicdan ve duyguları yoktur. Avrupa Parlamentosu'na asılmış YPG flamalarının altında poz veren, terörün yanında sırıta sırıta saf tutan, bu tavırlarıyla Türk milletine alçakça meydan okuyan HDP eşbaşkanı artık çok olmuştur. Biz bu siyasi teröristlerin sırtlarını YPJ'ye, YPG'ye, PYD'ye dayadığını biliyorduk da, Kandil'in AB şubesiyle bu denli haşır neşir olduklarını delilleriyle yeni gördük. Bu ne küstahlıktır? Bu ne hayasızlıktır? Başbakan, AB'ye 'varsın orada kalsın vize muafiyetiniz' derken, bir tarafını eksik bırakmıştır. Biz bu eksiği tamamlıyor ve diyoruz ki, vize muafiyetiniz başınızda paralansın, vizeniz kadar başına taş düşsün. AB'ye yakışan bundan böyle zirveleri Kandil'de yapması, yetmiyorsa, İmralı önlerinde yatıya kalması, kapıdan giremiyorsa şansını bacadan deneyerek bebek katiline yüz sürmesidir. Kendilerine yakışan bu olacaktır. Avrupa ülkelerinin; emzikli bebeklerin, henüz doğmamış yavrularımızın kanını dökecek kadar canileşmiş teröristlere ilgi ve sempatileri tam manasıyla Türk düşmanlığıdır. Ve bunun mazisi eskiye dayanmaktadır. Keskin sirke küpüne zarardır, rüzgar eken fırtına biçecektir ve artık AB'nin sonu da görünmüştür."
Siyaset
22 Haziran 2016 - 13:11
Güncelleme: 22 Haziran 2016 - 13:15
BAHÇELİ VAY ZAVALLILAR VAY
BAHÇELİ VAY ZAVALLILAR VAY
Siyaset
22 Haziran 2016 - 13:11
Güncelleme: 22 Haziran 2016 - 13:15
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştı.
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir