Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK 1930 yılında yaptığı bir konuşmada ‘’ Millî duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili dillerin en zenginlerindendir; yeter ki, bu dil bilinçle işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.’’ Diyor.
Ülkemiz işgalden kurtarılıp cumhuriyet ilan edildikten sonra hayata geçirilen devrimlerin temelinde ‘’Her alanda tam bağımsızlık’’ ilkesi vardır. Ekonomiden savunmaya, eğitimden tarıma kadar hayatın her alanında tam bağımsızlıkçı ve halkçı devrimler yapılırken dil konusunu da çok önemseyen Atatürk 12 Temmuz 1932’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla bir kurumun kurulmasına öncülük eder. Daha sonra Samih Rifat, Ruşen Eşref, Celâl Sahir ve Yakup Kadri’nin İçişleri Bakanlığı’na verdikleri dilekçeyle kurumun adı Türk Dil Kurumu olarak değiştirilir.
Türk Dil Kurumu 1932 yılında, çok sayıda bilim adamı, gazeteci, yazar, devlet adamı ve sanatçı gibi önemli meslek gruplarını topladığı Türk Dili Kurultayı’nda Türkçe’nin önemini vurgulamak için 26 Eylül gününü ‘dil bayramı’ ilan eder.
Kuruluş amacı "Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek" olan Türk Dil Kurumu’nca yapılan çalışmalar sonucu dilimize yerleşen başta Arapça, Farsça, Fransızca gibi yabancı kökenli kelimeler yerine Türkçe kelimeler kullanılmaya başlandı ve Türkçe özüne döndü.
Özüne döndü sözünü bilerek yazdım 19. Yüzyıl divan edebiyatıyla 13. Yüzyılda yazılan Yunus Emre şiirlerini karşılaştırsanız ne demek istediğimi daha net anlarsınız.
Yazılı en eski Türkçe metin kabul edilen Orhun Yazıtları ya da diğer adıyla Göktürk Kitabeleri’yle başlayan ve 13 Mayıs 1277’de Karamanoğlu Devleti’inin 3. Beyi Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından resmi devlet dili kabul edilen Türkçe, süreç içinde yabancı kökenli kelimelerin dile egemen olmasıyla özünden uzaklaşmışken Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından yapılan dil ve yazı devrimiyle yeniden özüne kavuştu.
Atatürk, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nu o kadar önemsiyordu ki mirasının önemli bir bölümünü bu kurumlara yani Türk dilinin ve tarihinin araştırılıp geliştirilmesine bıraktı.
Günümüzde başta yabancı dilde eğitim ve iletişimin gücüyle birlikte yine yabancı kelimelerin gündelik dilimizde sıkça kullanıldığına ve 30-40 yıl öncesine göre farklı kelimelerle konuştuğumuza tanık oluyoruz. Onun içindir ki Türk Dil Kurumu’na ve bu kurumun yapacağı çalışmalara her zamankinden daha çok gereksinim duyuyoruz.
Yazımı bitirirken sizlerle Şair Yusuf Yanç’ın ‘’Karamanoğlu Mehmet Bey’i Arıyorum şiirini paylaşmak istiyorum.
Karamanoğlu Mehmet Bey’i arıyorum
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
Bir ferman yayınlamıştı;
‘Bu günden sonra, divanda, dergahta, bargahta, mecliste,
meydanda Türkçe’den başka dil konuşulmaya’ diye,
Hatırlayanınız var mı?
Dolanın yurdun dört bir yanını,
Çarşıyı, pazarı, köyü, şehiri,
Fermana uyanınız var mı?
Nutkum tutuldu, şaşırdım, merak ettim,
Dolandığınız yerlerdeki Türkçe olmayan isimlere,
Gördüklerine, duyduklarına üzüleniniz var mı?
Tanıtımın demo, sunucunun spiker,
Gösteri adamının showmen, radyo sunucusunun diskjokey,
Hanım ağanın first lady olduğuna şaşıranınız var mı?
Dükkanın store, bakkalın market, torbasının poşet,
Mağazanın süper, hiper, gros market,
Ucuzluğun damping olduğuna kananınız var mı?
İlan tahtasının bilboard, sayı tabelasının skorboard,
Bilgi alışının brifing, bildirgenin deklarasyon,
Merakın, uğraşın hobby olduğuna güleniniz var mı?
Bırakın eli, özün bile seyrek uğradığı,
Beldelerin girişinde welcome,
Çıkışında goodbye okuyanınız var mı?
Korumanın, muhafızın body guard,
Sanat ve meslek pirlerinin duayen,
İtibarın, saygınlığın prestij olduğunu bileniniz var mı?
Sekinin, alanın platform, merkezin center,
Büyüğün mega, küçüğün mikro, sonun final,
Özlemin, hasretin nostalji olduğunu öğreneniniz var mı?
İş hanımızı plaza, bedestenimizi galeria,
Sergi yerlerimizi center room, show room,
Büyük şehirlerimizi mega kent diye gezeniniz var mı?
Yol üstü lokantamızın fast food,
Yemek çeşitlerimizin menü,
Hesabını adisyon diye ödeyeniniz var mı?
İki katlı evinizi dubleks, üç katlı komşu evini tripleks,
Köşklerimizi villa, eşiğimizi antre,
Bahçe çiçeklerini flora diye koklayanınız var mı?
Sevimlinin sempatik, sevimsizin antipatik,
Vurguncunun spekülatör, eşkiyanın mafya,
Desteğe, bilemediniz koltuk çıkmaya sponsorluk diyeniniz var mı?
Mesireyi, kır gezisini picnic,
Bilgisayarı computer, hava yastığını air bag,
Eh pek olasıcalar, oluru, pekalayı okey diye konuşanınız var mı?
Çarpıcı, önemli haberler flash haber,
Yaşa, varol sevinçleri oley oley,
Yıldızları star diye seyredeniniz var mı?
Vırvırık dağının tepesindeki köyde,
Cafe shop levhasının altında,
Acının da acısı kahve içeniniz var mı?
Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken,
Dilimizin çalındığını, talan edildiğini,
Özün el diline özendiğine içiniz yananınız var mı?
Masallarımızı, tekerlemelerimizi, atasözlerimizi unuttuk,
Şarkılarımızı, türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik,
Türkçemiz elden gidiyor, dizini döveniniz var mı?
Karamanoğlu Mehmet Bey’i arıyorum,
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
Bir ferman yayınlamıştı…
Hayal meyal hatırlayıp da, sahip çıkanınız var mı?
YUSUF YANÇ
Saygılarımla…
YILMAZ ÖZDEMİR