1. AKP’nin MHP destekli 21 maddelik Anayasa Değişikliği
Teklifi’nin 8. ve 12. maddeleri çelişkileri ve gerçeği haykırıyor.
“Ömür Boyu Başkanlığın” önü açılıyor!
Anayasa değişikliği konusunda işbirliği yapan AKP ve MHP’nin ortak
basın toplantısıyla açıkladıkları 21 maddelik Anayasa Değişikliği
Teklifinin 8. ve 12. maddeleri arasında ciddi çelişkiler mevcut.
8. maddede bir kişi en fazla iki dönem Cumhurbaşkanı seçilebilir
derken; 12. Madde düzenlemesi, Cumhurbaşkanı-Başkan’a sadece 2
dönem değil, 3 ve daha fazla dönem üst üste seçilme olanağı
getirmektedir. Bu üstü örtülü düzenleme ile Cumhurbaşkanı Erdoğan
gerek kendisi ve gerekse kendisinden sonra işaret edeceği halefi için
kesintisiz başkanlık planı uygulamaya konulmak istenmektedir.
2. Cumhurbaşkanının partisiyle ilişiği kesilmeyecek. Bu sayede
hem partisinin hem kendisinin seçim kampanyasını birlikte
yürütebilecek!
Cumhurbaşkanının partisiyle ilişiğinin kesilmeyeceği, parti üyeliğinin
devam edeceği düzenlemesi dikkate alındığında belki de aynı
zamanda parti genel başkanı olarak hem Cumhurbaşkanlığı seçimine
girecek hem de genel başkanı olduğu partinin seçim kampanyasını
birlikte yürütecek!
Partili cumhurbaşkanı ile aynı gün seçime girecek olan, büyük
olasılıkla partili cumhurbaşkanının belirleyeceği milletvekili
adaylarıyla oluşacak TBMM, cumhurbaşkanının ikinci görev
döneminde, görev süresinin bitimine bir hafta kala bile erken seçim
kararı alabilecek.
Bu durumda, Cumhurbaşkanına üçüncü dönem için aday olma yolu
açılacağı gibi, seçimler sonuçlanıncaya kadar da mevcut
Cumhurbaşkanı ve Meclis’in görevleri devam edecek.
3. TBMM’nin en önemli denetim mekanizmalarından “Gensoru”
ve “Meclis soruşturması” yetkileri kaldırılıyor!
Siyasi ve ekonomik istikrar bahanesinin arkasına saklanılarak, TBMM
konu mankeni dönüştürülürken, yürütmenin denetimi sadece “yazılı
soruya” indirgenmektedir. Anayasa değişikliği teklifindeki
düzenlemelerin içeriği ile oluşturulmak istenen sistemin asıl hedefleri,
teklifin gerekçesinde tüm çıplaklığı ile yer almaktadır. Ara seçim de
dahil süreç içerisinde TBMM’nin, yönetimin yenilenmesi, toplumsal
tercihlerdeki değişimlerin ülke yönetimine ve parlamentosuna
yansıması yolları kapatılmaktadır. MHP’yi ikna için Cumhurbaşkanlığı
Sistemi denilen yeni dönemin gerçek adı, AKP teklifinin gerekçesinde
zaten “Başkanlık” olarak yer almaktadır.
4. Topluma “koalisyonları bitirecek, istikrarın, siyasi ve ekonomik
krizlerden kurtuluşun sihirli formülü” olarak sunulan bu yönetim
sistemi, iktidarın tezlerini yalanlayan bir modeldir!
AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tezlerini de en başta sıfırlayan bir
modeldir. Nedenine gelince;
Zaten 15 yıldan bu yana “koalisyonsuz, kesintisiz, mutlak yönetim
çoğunluğuna sahip AKP iktidarları” tarafından Türkiye
yönetilmektedir. Şayet bir ekonomik, siyasi ve dış politika krizinden
söz edilecekse, bu “AKP’nin ülkeyi, ekonomiyi, dış politikayı
yönetememesinden, uyguladığı yanlı ve yanlış politikalardan, sürekli
olarak birileri tarafından aldatılıp kandırılmasından, ülkeyi,
ekonomiyi, yasaları, dış politikayı yap-boz tahtasına çevirmesinden”
kaynaklanmaktadır. Cumhurbaşkanı, Başbakan, hükümet, bürokrasi,
yargı ve tüm kurumlar 15 yıldır kendi kontrollerinde.
Buna rağmen kriz varsa, “ülkeyi yönetemeyen AKP’nin” kendi
içindeki kavgadır, paylaşım ve güç mücadelesinin yarattığı krizdir!
5. Açık Yönetim Ortaklığı Örgütü’nde, (AYO) Türkiye’nin aktif
üyeliğine son verildi. Pasif statüye geçirilen “ilk ve tek ülke” olan
Türkiye’nin örgütte söz hakkı ve oy hakkı kalmadı.
9 Aralık Dünya Yolsuzlukla Mücadele Günü’nde Türkiye adına bir
utanç yaşandı. 2011 yılında ABD Başkanı Obama’nın önderliğinde 60
ülkenin katılımıyla kurulan yolsuzlukla mücadele, Açık Yönetim
Ortaklığı Örgütü’ne kuruluşunda üye olan Türkiye, yolsuzlukla
mücadelede üzerine düşeni yapmadığı, gereken bilgi ve raporları
sunmadığı gerekçesiyle iki kez uyarıldı. Uyarılar neticesiz kalıp,
mazeret de iletilmeyince Türkiye’nin aktif üyeliğine son verildi. Pasif
üyeliğe geçirilen ilk ve tek AYO üyesi olan Türkiye Uluslararası
Şeffaflık Örgütü’nün son raporunda da yine yolsuzlukta ön sıralarda
yer aldı. Üye ülke sayısı 60’ın üzerine çıkan AYO, dünyada en saygın,
yolsuzluk ve rüşvetle mücadele kuruluşlarından birisi.
6. Erdoğan, Davutoğlu hükümetleri döneminde hazırlanarak
büyük vaatlerle açıklanan, Saydamlığın Artırılması ve Yolsuzlukla
Mücadele Eylem Planları’nın hepsi unutuldu!
Buna dayalı olarak yapılacağı açıklanan yasa değişikliklerine
hatırlarsanız en sert tepki Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan gelmişti.
Saydamlık ve rüşvetle mücadele, yolsuzluğun önlenmesi paketi rafa
kalktığı gibi, Davutoğlu da Başbakanlıktan ve AKP Genel
Başkanlığından gönderildi!
Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün en son açıkladığı 2015 raporunda,
“yolsuzluk, rüşvet, kara para, kayıt dışı para transferleri, kamu
ihalelerinde yolsuzluk, kamu kaynaklarının kullanımında şeffaflığın
olmayışı vb.” kriterler açısından yapılan değerlendirme ve sıralamada
Türkiye, 168 ülke içinde 66’ıncı sırada yer aldı.
*AKP iktidarında, kamu harcamalarının mali denetimini yapmakla
görevli Sayıştay, tamamen işlevsiz hale getirilmişti!
7. TÜİK’in “Gençlerin İşgücü Piyasasına Geçişi” başlıklı özel
araştırma çalışması, gençlerimizin eğitim süreci ve mevcut
durumlarıyla ilgili çarpıcı verileri ortaya koydu.
PISA ve TIMSS gibi uluslararası eğitim, matematik, fen bilimleri,
okuduğunu anlama araştırmalarında çocuklarımızın ve gençlerimizin
giderek kötüleşen tablosu somutlaşırken, bunlardan daha vahim bir
durumu Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) açıkladı.
Türkiye’nin geleceği olan 15-34 yaş grubundaki 24 milyon 363 bin
gencimizin içler acısı denilebilecek verileri, çok acil önlemlerin
zorunluluğunu gözler önüne seriyor. 15-34 yaş grubundaki
gençlerimizin yarısının eğitimle bir ilgisi yok! 2 milyon herhangi bir
okulu bitirmeyen gencin yaklaşık 1 milyon 300 binini kadınlar
oluşturuyor!
8. Gençlerimizin neredeyse yarısına yakını ailelerinin maddi
yetersizliği nedeniyle, eğitimlerini yarıda kesiyor!
TÜİK anketinde “eğitiminizi neden tamamlamadınız” sorusuna
verilen yanıtlar:
Aldığı eğitimin yeterli olduğunu düşünmesi,
Sınavlarda başarısız olması,
Okula ya da bölüme ilgi duymaması,
Eğitim maliyetlerini karşılayamaması,
Çalışmak istemesi,
Ailesinin veya eşinin eğitim almasına ya da eğitimine devamına
izin vermemesi,
Evlilik veya diğer ailevi nedenler, engellilik veya hastalık vb.
Gençlerimiz arasındaki işsizliğin yaygın olduğunu rutin işsizlik
verilerinden biliyoruz. İşsizliğin yanı sıra nitelikli eğitimsizliğin, vasıfsız
eğitimsizliğin çok daha ağır bir yük oluşturduğu, ortaya çıkıyor.
9. Genç kadınlarımızın gerek eğitim gerekse çalışma yaşamı
açısından içinde bulundukları sıkıntılı ve karanlık tablo, ülkemizin
refahı adına büyük kayıptır.
TÜİK araştırmasının en çarpıcı sonuçlarından birisi de kadınlarımızla
ilgili ortaya çıkan tablo:
15-34 yaş kategorisindeki gerek eğitimi bırakmak zorunda kalma
gerekse iş bulma, çalışma, eğitim almama gibi kriterlerde büyük
çoğunluğu kadınlarımız oluşturuyor! 15-24 yaş grubunda eğitime
devam etmeyen gençlerin çoğunluğu yine kadınlardan oluşuyor. Bu
yaş grubunda eğitme devam etmeyen 5,4 milyon gencin 2,9 milyonu
kadın.
TÜİK’in “Gençlerin İşgücü Piyasasına Geçişi” başlıklı araştırmasının
medyada yer almamasından da anlaşılacağı gibi, Hükümetin bu
araştırmanın sonuçlarından rahatsız olduğunu söyleyebiliriz.
10. TÜİK hesaplama yöntemini değiştirmesine karşın Türkiye
ekonomisi, 3. çeyrekte yüzde 1,8 negatif büyüme gösterdi, diğer
deyişle küçüldü!
TÜİK’in uygulamaya konulduğunu ve 3. çeyrek verilerine de
uygulandığını açıkladığı yeni hesaplama yöntemiyle, ilk ve ikinci
çeyrek büyümeleri yüzde 4,5 olarak revize edilirken, 3. çeyrekte
yüzde 1,8’lik daralma yaşanması, gerçekte önceki hesap yöntemine
göre eksi büyümenin açıklanandan iki kat daha fazla olduğunu
düşündürmektedir.
TÜİK hesaplama yöntemini değiştirmesine, silah, savunma, arharcamaları
da yatırım kabul edilmesine karşın, ortada sadece yüzde
1,8’lik daralma, küçülme eksi büyüme var. Kaldı ki yüzde 23,8 artan
kamu harcamalarına rağmen bu sonuç, ekonomideki kaygıları daha
da büyütmektedir.
11. 2015’in son çeyreğinde yüzde 5,7 olan büyümenin bu yılın ilk
çeyreğinde yüzde 4,7’ye gerilemesi ilk sinyaldi ama Hükümet “en
hızlı büyüyen ekonomiden biriyiz” diyerek övünmeye devam etti!
Aylardır “Ekonominin temelleri sağlam, ekonomide her şey yolunda,
hiçbir sorun yok” diye gelişmeleri gizlemeye, görmezlikten gelmeye
çalışan hükümetin, sadece son birkaç haftada peş peşe yaptığı EKK
toplantıları, art arda açıkladığı teşvik, destek, yatırım paketleri de çare
olmadı.
Türkiye ekonomisinde bu noktaya gelineceğine yönelik göstergeler ve
belirtiler, uzun süredir kendisini gösteriyordu. Aylar önce
değerlendirmelerimde dile getirdiğim üçüncü çeyrekte büyümenin
negatife dönüşeceği öngörümün temelinde de, ekonominin her
alanında yaşanan ve resmi göstergelere de yansıyan büyük çöküşün
izleri yatmaktaydı. Hükümet, gelişmeleri görmekte geç ve aciz kaldı!
12. Açıklanan eksi büyüme verisine baktığımızda da yine yegâne
büyümenin yüzde 23,8 oranında artan devlet harcamaları olduğunu
görüyoruz.
Özel yatırımlardan, ihracattan, turizmden, inşaattan gelen bir katkı
yok!
Hükümet, devletin küçüleceği, kamuda tasarrufa gidileceğini açıkladı.
Bu durumda eksi büyüme daha da hızlanacak demektir.
Öncelikle içeride yatırım ve güven ortamının tesisi zorunlu. Şu anda
yerli ve yabancı yatırımcıya güven verecek bir yatırım ortamı,
atmosfer görünmüyor. Sayıları her gün artan teşvik, destek, istihdam,
yatırım paketleri. Ortada sadece söz var, vaat var, icraat ve yatırım
yok! İşte bu tablo, günü kurtarma stratejisi bugün ülke ekonomisini
eksi büyümeye mahkûm bir noktaya getirdi.
13. Geriye dönük,
“görmeden- yaşamadan” büyüdük, zengin
olduk! Yaklaşık 2 bin dolar zenginleşmişiz ama ne çare 80 milyon
vatandaş bu bolluğu hissetmemiş!
Yeni hesaplama yöntemiyle geriye dönük olarak 2015 yılı büyüme
hızını da revize ederek yüzde 4’ten yüzde 6,1’e yükselttiler. Bu
sayede kişi başına düşen milli gelirde TL bazında 29 bin 885 TL’ye
dolar bazında da 9.177 dolardan, 1.837 dolar artırarak 11 bin 014
dolara yükselttiler. Bir benzerini de 2008’de yapmışlardı.
İnsanlar, yokluk ve işsizlikten kırılırken, bir günde kişi başı milli gelir
artıyor! Buna kimse inanmıyor. Türkiye ekonomisi kâğıt üzerinde
hesap oyunlarıyla, yöntem değişiklikleriyle, rakamları ve gerçekleri
gizleyerek kurtulmaz. Bu ancak hükümetin kendisini kandırmasıdır.
14. Kıbrıs konusunda, İsviçre’deki müzakerelerin sonuçsuz
dağılmasının ardından garantör ülkelerden İngiltere insiyatif alarak
devreye girdi.
İsviçre Mont Pellerine’de yapılan son tur Kıbrıs müzakerelerinde
toprak, tazminat, dönüşümlü başkanlık konularında ana pürüzler
giderilemeyince, görüşmeler kesilmişti. İngiltere Dışişleri Bakanı Boris
Johnson’un girişimleriyle “Beşli zirve” 12 Ocak 2017’de Cenevre’de
toplanacak. Hükümet hâlâ Kıbrıs konusunda ortaya somut bir model
ya da politika koyamadığı gibi, bu konuda izleyeceği stratejinin de ne
olacağı belirsizliğini koruyor.
İsviçre’nin Cenevre şehrinde üç garantör ülke (Türkiye, İngiltere ve
Yunanistan) ile Kıbrıs’taki iki tarafın katılacağı beşli zirve
toplantısında, kilitlenen tüm konuların bir anda çözüme
kavuşturulması ya da buradan bir anlaşma çıkması mümkün
görünmüyor.
15. Başbakan Binali Yıldırım’ın 5-7 Aralık’ta gerçekleşen Rusya
ziyaretinde, Türkiye’nin beklentileri doğrultusunda somut bir
kazanım yok!
Türkiye’de, üretici, ihracatçı, müteahhitlerin, turizmcilerin ilişkilerin
normalleşmesinden sonra daha hızlı düzelme bekledikleri ticari
ilişkilerdeki iyileşmenin bu ziyaret sonrasında ivme kazanması
bekleniyordu ancak bu beklentilerin hiç birisi gerçekleşmedi.
Vizelerin kaldırılması, Türk müteahhitlerine işçilerine yeniden
kapıların açılması, Tırların ve Türk domatesinin rusya pazarına girişi
beklentisi gelecek yıllara ertelendi.
Başbakanın, Moskova’ya gidip, Putin ve Medvedev’e “Halep’le ilgili
iddiamız” yok sözünü resmi olarak söylemekle görevlendirildiğini
söyleyebiliriz.
Gündem
16 Aralık 2016 - 13:50
ERDOĞAN TOPRAK'IN RAPOR DEĞERLENDİRMESİ
Gündem
16 Aralık 2016 - 13:50
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir