- Çok teşekkür ederim. Hemen belirteyim kartal kongremizin galibi veya mağlup olanı yok, daha iyi çalışma ve ileri hedef iddiası vardı.
- Bu kongre süreci ile ilgili değerlendirmelerinizi de almak isterim fakat sıcak gündeme öncelik vermek istiyorum. Pek de olağan dönemlerden geçmiyoruz sanırım. Canlı bombalar patlıyor, internet çalışmıyor, maçlar iptal ediliyor; neler oluyor ülkede, nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Evet, olağanüstü koşulların yaşandığı bir dönemden geçiyoruz ülke olarak. 14 yıldır ülkeyi tek başına yöneten, hiçbir yere ve hiç kimseye hesap vermeyen, sürekli istikrar lafını ağzından düşürmeyen iktidarın, ülkeyi getirdiği nokta budur maalesef. En son 1 Kasım Seçimleri’ne giderken ülkeyi kaostan çıkaracağız, istikrar gelecek diyorlardı. Sanki öncesinde ülkeyi başkaları yönetiyormuş gibi. Zaten ülkeyi yıllardır siz yönetiyordunuz; demek ki yönetememişsiniz, kaosa sürüklenmiş ülke. Bu durum bile ülkeyi getirdiğiniz noktanın itirafıdır. Seçimlerden sonra da aynı söylemi sürdürdüler. İstikrar olacak dediler. Ülkenin hali ortada. Terör örgütlerinin ortak pazarı haline gelmişiz. Kendi aralarında ülkemizi paslaşıp duruyorlar. Aralarında sürekli tokat yiyen şamar oğlanı gibiyiz. Bir gün IŞİD bomba patlatıyor, bir gün PKK. Bu mu istikrar?
- Tam bu noktada araya girmek istiyorum. İstihbarat noktasında Amerika’nın, Almanya’nın istihbarat raporları, uyarıları ortalıkta dolaşıyor ama MİT’ten mevcut duruma yönelik ciddi bir uyarı veya halkı bilgilendirecek bir tedbir göremiyoruz.
- Evet, Allah Alman istihbaratından razı olsun deme noktasına geldik. Elin istihbarat servisi şunlar şunlar olacak diye uyarılarda bulunuyor ve ona göre insanlarımız kendi önlemlerini kendileri alıyor. Bizimkilere bakarsak hayatınızı normal yaşayın, abartılacak bir durum yok diyorlar. Halkımız bunları dinlese İstiklal Caddesi’nde verilen kayıp çok aha büyük olurdu. İşte ABD, Almanya gibi ülkelerin uyarılarını dikkate alıyor da toplu yerlerden uzak durmaya çalışıyor halkımız. Bir MİT müsteşarı düşünün; istihbaratın başına geldiği günden bu yana, onlarca patlama olmuş, yüzlerce insanımız katledilmiş, kendilerinin yaptığı görüşmeler, konuşmalar deşifre olmuş, ortalığa düşmüş, devletin kurumları bugün paralel yapı dedikleri yapılanmalara teslim edilmiş ama kendisi hala görevde. Hiçbir şekilde hesap sorulamıyor. Bu durum normal mi? Devletin en tepesi tarafından korunmasa kollanmasa bu adam hala o koltukta oturabilir mi? Bırakın MİT müsteşarı olarak kalabilmemsini yargı önünde hesap vermesi gereken konumdadır kendisi. Hükümet ve Saray tarafından hala tutuluyorsa bu işlerin içerisinde kirli hesapların olduğu açıktır. Hangi maksatla korunduğu sorgulanmalıdır. Sadece MİT Müsteşarı düzeyinde de değil, bunun Emniyet İstihbarat ayağı var, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı var. Bu kadar istihbarat kurumu var ama insanlar sokağa çıkmaktan korkuyor. İç İşleri Bakanının acziyetini görüyorsunuz. Patlamalardan sonra kameralar karşısına geçip iki lafı bir araya getirip konuşamıyor, her söylediği özrü kabahatinden büyük deyimini hatırlatıyor. Sağlık bakanı deseniz, yine hakeza aynı. “yabancı da olsalar…” diye konuşmaya başlıyor, patlamada yaşamlarını yitirenler için. Gaf üstüne gaf. Ne söyleyeceklerini, nasıl hareket edeceklerini bile bilemez haldeler. Rezillik diz boyu.
- Galatasaray-Fenerbahçe maçı da güvenlik gerekçesiyle iptal edildi.
- Evet, o ayrı bir trajedi zaten. Devlet niye vardır; vatandaşının can ve mal güvenliğini sağlamak için. Bakın Sayın Cumhurbaşkanı’nın, başbakanken söylediği bir söz var. Aynen diyor ki, millet siyasi partilere kendi can ve mal güvenliğini sağlasın diye oy verir. Bu yüzden iktidar yapar. Ben sana, beni koru diye oy veriyorum der, bunun için iktidarda tutar… Şimdi ülkenin geldiği bu nokta için bu sözleri kendisine hatırlatılsa ne düşünüyordur acaba, ne söyleyecek? O sözleri söyleyen bir devlet adamının, bugün bu iktidarın istifasını istemesi beklenir. Vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlayamıyorsunuz, halkın size verdiği oylara layık olamadınız, ülkeyi yönetemediniz, hükümetten çekilin kardeşim demesi gerekir. Yoksa kendisiyle, kendi söyledikleriyle ciddi anlamda çelişmiş olur. Ayrıca şu da var: Maçları iptal edebiliyor ama okulları açık tutuyorsun. Bu işin sonu gelmez ki bu şekilde. O zaman okulları da tatil edersin, meydanları da kapatırsın, kamu binalarını da boşaltırsın. Bu böyle sürüp gider. Terörün istediği de bu zaten. Terörün, teröristin elini güçlendiriyorsun, halkı daha çok paniğe sürüklüyorsun. Devletsen, önlemlerini alacaksın. Cumhurbaşkanına kim hakaret etmiş diye tek tek takip yapmayı biliyorsunuz, 17 yaşındaki lise çocuklarını Cumhurbaşkanına laf söyledi diye bulup tutuklamayı biliyorsunuz. Ülkenin başkentinde, en büyük şehrinde patlamalar oluyor, ne önlem var, ne tespit. Demek ki bu kadar değer veriyorsunuz halka. Cumhurbaşkanına kim laf söylemiş diye masum insan avına ayırdığınız mesainin yarısını milletin güvenliği için ayırsaydınız şu patlamalar olmazdı ve siz de bu kadar aymaz davranamazdınız.
- Sayın Kılıçdaroğlu, Ankara saldırısından sonra herkesin “ama, fakat demeden terör olaylarının kınaması gerektiği”ni söyledi ve birlik beraberlik mesajları verdi. Bu zor günlerde yerinde bir çağrıydı. Bu çağrıyı aynı zamanda hükümete terörle mücadele noktasında açık çek olarak yorumlayabilir miyiz?
- Sayın Genel Başkanımız, sizin de belirttiğiniz gibi hiçbir gerekçeye ve bahaneye yer olmaksızın terörün her türlüsünün şiddetle lanetlenmesi ve karşısında olunması yönünde net mesajları her zaman olmuştur ve bu mesajlarını kamuoyu önünde defalarca dillendirmişlerdir. Bakınız mesela, "Her terör olayından sonra TV'lerin karşısına geçip şu çağrıyı yaptım. Terörü bitirmek için bizden ne istiyorsanız her türlü desteği vermeye hazırız. Açık çek veriyorum size, yeter ki bu ülkede terörü bitirin" demiştir. Bir ana muhalefet partisi daha ne yapsın? Terörle mücadele noktasında bundan daha açık bir destek olabilir mi? Ülkeyi biz yönetmiyoruz, AKP yönetiyor. Biz hiçbir koşul getirmeksizin açık çek vermişiz. Yeter ki bu terör olaylarını bitirin, insanlarımız artık ölmesin, güvenle sokağa çıkabilsin dedik. Fakat bu kadar olay olurken hesap vermekten kaçınmak büyük bir yüzsüzlüktür. Son altı yedi ayda asker ve polis üç yüzün üzerinde şehit vermişiz. Yüzlerce vatandaşımız patlamalarla katledilmiş, beyefendiler hala muhalefeti suçluyorlar. Çözüm makamında olan sizsiniz. Ülkeyi muhalefet mi yönetiyor? Bu kadar ölümler olurken size hesap soramayacak mıyız? Yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali herkesten fazla bağırıyorlar. Kendilerine en ufak bir eleştiri yapıldığında yeri göğü ayağa kaldırıyorlar. Burunlarından kıl aldırmıyor beyefendiler. İşte bu tam bir suçluluk psikolojisidir. Herkesten fazla bağır, herkesi tehdit et, herkesi şiddetinle sustur ki, sana kimse bir şey soramasın. Öyle bir şey yok, olamaz. Biz AKP’nin ırgatları değiliz. Hem ülkeyi yöneteceksin hem de ülkede kan gövdeyi götürürken hiçbir şekilde kendine tek laf ettirmeyeceksin. Bunu kabul etmiyoruz. Konuşacağız ve hesap soracağız. Ya bu deveyi güdecekler ya da bu diyardan gidecekler.
- Terör olaylarında yaşamlarını yitiren yurttaşların da şehit olarak kabul edilmesi yönünde bir konu da gündemde. Bu konuda Partinizin de bir çalışması oldu sanırım?
- Evet, bu konuda Partimizin bir önerisi oldu. Bu konuyu ilk gündeme getiren de biziz zaten. 23 Şubat 2016 tarihli bir önergemiz var. Evine, işine, okuluna giden insanlarımız, vahşice terör saldırılarıyla hayatlarını kaybediyor ve geride yüreği yanan, kahrolmuş, perişan olmuş aileler bırakıyor. Ateş düştüğü yeri yakar. Sadece terörü kınayarak, sadece başsağlığı mesajlarıyla insanların onulmaz acıları dindirilemez. Siz birkaç gün sonra unutursunuz ama o aileler bu acıyı bir ömür boyunca yaşayacaklar. İşte sen devlet olarak bu ailelerimizi acılarıyla baş başa bırakamazsın. En azından bir devlet desteği ile acılı ailelerimizin hayatları boyunca yanlarında olmak gerekir. Bizim önerimiz bunu kapsıyor. Terör olaylarında hayatlarını kaybeden yurttaşlarımız eğer şehit statüsünde değerlendirilirse hiç olmazsa hem onların manevi hatıraları yaşatılmış olur hem de geride kalan aileleri, şehit ailelerine tanınan haklardan, imkanlardan yararlanma olanağı bulur. Nihayetinde, bu insanlar kendi iş kazalarında veya olağan koşullarda ölmediler. Devlet olarak, hükümet olarak sen üzerine düşeni yapmadığın, yapamadığın için öldüler. Hükümetin, vatandaşlarımızın güvenliğini sağlayamadığı için hayatlarını kaybettiler. Devlet hiçbir şey olmamış gibi hareket edemez. Bu, kamu hukukunda da vardır. Devletin ihmali ile kişiler bir zarara uğrarsa devlet bunu en azından maddi olarak telafi etmek durumundadır. Tek bir vatandaşımızın dahi canı elbette ki her türlü maddi değerin üzerindedir ama dediğim gibi geride kalanların acılarıyla baş başa bırakılması kesinlikle düşünülemez, hukuken meşru da olmaz. Ayrıca şunu da söylemem lazım: Elin Arap kralı için öldü diye yas ilan ediyorsun da kendi vatandaşların için niye bunu esirgiyorsun? Yollarda, meydanlarda insanların paramparça oluyor, Suudi kralının hayatından daha mı az değerliler? Bu konuda da bizim önerimiz oldu. 13 Mart’ta milletvekilimiz Mahmut Tanal’ın bu yönde bir önergesi oldu. 3 gün yas ilan edelim dedik. Doğru olan budur. Acıları ülke olarak paylaşmak durumundayız. Bunun da devlet eliyle resmileşmesini bekleriz.
- Hükümetin de terör olaylarında hayatını kaybeden insanlarımızın şehit olarak kabul edilmesi yönünde bir girişimi var gibi?
- Bu, ilk olarak bizim önerimizdir. AKP genelde hükümet olmanın ve havuz medyasını da elinde bulundurmanın imkanlarını kullanarak ne zaman CHP önemli girişimlerde bulunsa bunu bir şekilde taklit edip kendi müthiş fikirleriymiş, kendi büyük icraatlarıymış gibi sunmayı iyi biliyor. Bunun onlarca örneği var. Biz bu teklifte bulunduğumuzda kendi beceriksizliklerinin, kendi ihmallerinin neticesinde bu olaylar yaşandığı için biraz da mecbur kaldıkları için adım atma durumuna gelmiş olabilirler. Biz ülkenin, yurttaşlarımızın yararına olan icraatlarda destekçi oluyoruz zaten. Örneğin az önce de değindiğimiz gibi, terör olaylarının bitirilmesi yönünde Sayın Genel Başkanımız, ne destek istiyorsanız vermeye hazırız, benden size açık çek demiştir. Fakat bu, AKP’nin dümen suyuna katılıp iyi dediğine iyi, kötü dediğine kötü diyeceğimiz anlamına gelmez. Ya benim yanımdasınız ya da ülke düşmanlarının cephesindesiniz yaklaşımı, çok megalomanca, çok kibirli bir yaklaşımdır. Sen ilahi bir organ mısın ki her söylediğine evet diyelim? Biz 14 yıldır AKP’nin her doğru dediğine doğru, her yanlış dediğine yanlış deseydik ortada bugün ülke diye bir şey kalmazdı. Kurumları cemaatlere peşkeş çektiğinizde ve bu noktada da sizi eleştirdiğimizde, yanlış yapıyorsunuz dediğimizde kıyametleri koparıyordunuz. Bakın şimdi kanlı bıçaklı oldunuz. O zaman sesimiz çıkarmasaydık daha kim bilir birlikte neler yapacaktınız? Sizinle aynı düşünüyor olsaydık sizinle beraber siyaset yapıyor olurduk. Biz AKP’nin bir şubesi değiliz ki. Muhalefet partisiyiz. Sizin gibi olmadığımız, sizin gibi düşünmediğimiz için muhalefetiz. İktidar partisi, kendisi gibi düşünmeyen, kendisine oy vermeyen milyonlarca insanı düşman olarak algılıyor. Bu, hastalıklı bir psikolojidir, kabul edilebilir bir şey değildir.
- Peki hükmet ve Cumhurbaşkanı ne yapmalı sizce?
- Biraz önce de söylediğim gibi daha önceki sözleriyle çelişmek istemiyorsa hükümetin istifasını istemelidir. Siz bu milletin can ve mal güvenliğini sağlayamıyorsunuz, yani hükümet olarak aslî fonksiyonunuzu yerine getiremiyorsunuz, çekilin bir zahmet demesi gerekir. Eğer bu olmuyorsa da başta başbakan olmak üzere bakanların, kurumların başındaki kişilerin hesap vermesi gerekir. Bu kadar olağanüstü olaylar oluyor, bir tane istifa yok, bir tane hesap veren yetkili yok. Olacak iş mi bu? Demokrasi niye var; devleti yönetenlerin de hesap verebilmesi için var. Devleti yönetenlerin hesap vermediği rejimlere demokrasi demiyoruz zaten. Sultanlık diyoruz, monarşi diyoruz, totaliter rejim diyoruz. Demek ki Türkiye artık bu noktaya geldi. Toplum olarak bu duruma izin vermememiz lazım. Bu ülkenin cumhuriyetle elde ettiği demokratik kazanımların, hukuk devletinin, çağdaş, uygar toplum yolunda elde edilen kazanımların AKP’nin elinde heba olmasına halkımızın müsaade etmemesi lazım. Acilen İç İşleri Bakanının, Adalet Bakanının, MİT Müsteşarının istifa etmeleri şayet istifa etmiyorlarsa görevden alınmaları gerekir. Ayrıca bu kişiler hakkında geniş çaplı adli soruşturmaların başlatılması ve yargı önünde beceriksizliklerinin hesabını vermeleri gerekir. Saray tarafından kullanılan ayrıştırıcı, aşağılayıcı, hakarete dayalı üslubun acilen terk edilmesi gerekir. Nefretten, kinden, kavgadan, çatışmadan, hakaretten beslenen bir üslubun ülkeyi ne hale getirdiği ortadadır. Bu üslup, bu siyaset tarzından vazgeçilmelidir artık. Cumhurbaşkanı, sadece AKP’nin cumhurbaşkanı olmaktan uzaklaşmalıdır. Yemin ettiği Anayasa’ya sadık kalmalıdır. Herkesi kucaklayıcı bir siyaset anlayışının başta cumhurbaşkanı ve iktidar tarafından hakim kılınması gerekir. Hukukun işlemediği bir ülkede geriye kalan hiçbir şey doğru işlemez. Yargının bağımsızlaşması, cumhuriyet savcılarının ve sulh ceza hakimliklerinin düştükleri bu kralın savcıları, hakimleri durumundan çıkarılarak cumhuriyetin hakimleri ve savcıları olduklarını yeniden hatırlamaları gerekir. Özgürlüklerin sınırları genişletilmelidir. 2016 yılındayız, kendi güvenliğini sağlayamayan devlet, interneti yavaşlatıyor, erişimi engelliyor. Böyle mi güvenliği sağlayacaksınız? Özgürlüklerin alanı giderek daraltılmış durumda. Kimse eleştiremiyor, en hafif düzeyde bir protesto eylemi dahi yapamıyor vatandaş. Oysa toplantı gösteri ve yürüyüş hakkı, Anayasa’yla güvence altına alınmış temel bir haktır. Baskıyla, otoriteyle, sindirmeyle sorunları çözemezsiniz, daha da büyütürsünüz.
- Biraz da Cumhuriyet Halk Partisi’ne daha doğrusu Kartal ilçe örgütüne değinmek istiyorum. Önce ilçe kongresi, ardından il kongresi ve bir genel kurultay yaşadınız. Partiniz için bir yenilenme ve taze kan oldu bu kongreler ve bu kurultay. Siz de yeniden Kartal İlçe Başkanı oldunuz. Nasıl geçti Kartal ilçe kongresi, kongreyi ve üzerinden geçen bu birkaç aylık süreci nasıl değerlendirirsiniz?
- İyi bir kongre süreci geçirdik. Bizi yeniden seçen Partililerimize çok teşekkür ediyorum. Güven tazelemiş olduk. Tekrar seçilmemiz, doğru işler yaptığımız anlamına geliyor. Demek ki örgütümüz çalışmalarımızı takdir etti ki, bizi büyük bir oy farkıyla yeniden seçmiş oldu. Bu sonuç bizi daha da motive etmiş oldu. Yaptığımız çalışmaların örgütümüzce kabul görmesi, örgütümüzden yeniden destek almamız önemlidir. Hiç kimseyle hiçbir pazarlığa girmedik. Hiç kimseye bir şeyler vaat etmedik. Örgütümüz dışında kimseyi arkamıza almadık. Dosdoğru, tertemiz ve alnımız açık bir şekilde delegelerimizin karşısına çıktık. Bu güvene layık olmaya devam edeceğiz. Boş durmayacağız. Çok çalışacağız. Kartal’da yerel düzeyde iktidarız. Bunu koruyacağız. 2019 Seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi’ni Kartal’da yeniden birinci parti yapmaya, Belediyeyi, diğer partilere büyük bir oy farkı atarak yeniden kazanmaya ve buradaki gücümüzü, etkinliğimizi korumaya kararlıyız.
- Size karşı kongre döneminde karşı bir cephe oluşturulduğunu düşünüyor musunuz?
- Kongre süreci geride kaldı. Her seçim döneminde her partide ufak tefek kargaşalar, çekişmeler olur. Bunlar her partide, siyasetin olduğu her yerde az veya çok var. Kendi adıma hiç kimseye düşmanca yaklaşmadım. Kimseye kırıcı olmadım. Az önce de söylediğim gibi kimseyi arkama alarak manipülasyon peşinde koşmadım veya örgütümüz dışında hiç kimsenin rüzgarını arkamda hissetme ihtiyacı duymadım. Örgütümüz de bunu çok iyi gördü, anladı ve bizi tekrar iş başına getirdi. İlçe kongresinden sonra il kongresini yaşadık. Orada da örnek olacak bir kongre süreci ve seçim yaşandı. İl başkanımızın, ilçe örgütlerine yaklaşımı takdire şayandır. Kendilerinin de vurguladığı gibi, muhatap Parti örgütlerimizdir. Hiç kimse Partimizden ve bu partinin ilkelerinden daha büyük değildir. Eğer seçimlerde bir başarı elde edilecekse bu başarı, il örgütünün koordinasyonunda ilçe örgütleri eliyle olacaktır. İlçe örgütlerinin yeri ve önemi bu bağlamda tartışmasızdır. Seçim süreçlerini yöneten, sürdüren bizleriz. Dolayısıyla il başkanlığımızın kontrolü ve koordinasyonu içerisinde 39 ilçe örgütümüz, siyasi mücadelemizin İstanbul’da en önemli aktörleridir. Bu anlamda da il örgütümüze teşekkür etmek istiyorum. Destekleri yanımızdadır. Aynı duygu ve düşüncelerle İstanbul gibi 20 milyonluk bir metropolde uyumlu bir siyaset yapıyor olmamız, koordine halinde birbirimizi tamamlıyor olmamız son derece değerli ve önemlidir.
- İlçe kongresinden sonraki ilk örgüt toplantınızda önemli mesajlar verdiniz. Biraz da bunun üzerinde durmak isterim. Konuşmanızı sert bulanlar da oldu. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Şubat ayının başında ilk örgüt toplantımızı yaptık ve verimli de geçti. Orada yaptığım konuşmada çok çeşitli ve çok önemli konulara değindim. Bu konuşmanın sadece bir tarafını alıp oraya odaklanmak, konuşmanın bütününe bakmamak, konuşmanın bütününde verilen mesajları anlamamak veya görmezden gelmek iyi niyetle bağdaşır bir durum değildir. Biz ilçe örgütümüzün büyük bir desteğiyle seçimden çıktık ve akabinde örgütümüzün huzuruna çıkarak doğru ve geniş kapsamlı mesajlar verdik. O konuşma incelendiğinde ülke gündemine, AKP iktidarının ülkeyi sürüklediği yanlış politikalara, 7 Haziran Seçimlerine, 7 Haziran Seçimleri sonrası yaşananlara, 1 Kasım Seçimlerine, 1 Kasım Seçimleri sonrasına, ilçe kongresine, il kongresine, Partimiz büyük kurultayına, ilçe yönetimi olarak yaptığımız çalışmalara, Parti disiplinine, birliğe-beraberliğe ve geleceğe dönük ciddi mesajlar, ciddi değerlendirmeler vardır. Cumhuriyet Halk Partisi, herkesin partisidir. Herkese kapımız ve gönlümüz açıktır. Ayrıştırıcı olmadık, olmayız da. Yapılan her türlü iyi niyetli eleştirinin başımızın üstünde yeri vardır. Hatta bundan memnun da oluruz, faydalanırız. Yararlı buluruz. Ancak şöyle bir durumu kabul edemeyiz: Ben seçilemedim veya benim desteklediğim aday seçilemedi diye neredeyse Partiyle aidiyet duygusunu koparacak seviyeye gelinirse, düşmanca tavırlar içerisine girilirse, kin ve öfkeyle hareket edilirse bu durum örgütümüzü ciddi anlamda yıpratır ki, biz buna müsaade etmeyiz işte. Kesinlikle pirim vermeyiz! Oy vermediği biri ilçe başkanı oldu diye ilçe yönetimini tanımıyor tavırlarına bürünmek, örgüt içerisinde sanki ayrışma varmış gibi bir fitne içerisine girmek hiçbir şekilde kabul edilebilir veya müsamaha gösterilebilir bir tutum olamaz. Bizim disiplin vurgumuz budur. Yaptığımız vurgu, gereksiz bir söylem olsaydı Parti tüzüğümüzde disiplin hükümleri yer almazdı. Parti tüzüğü, Partimizin anayasasıdır ve herkesi bağlar. Kimse hukukun üstünde değildir. Parti tüzüğüne hepimiz uymak ve uygun hareket etmek zorundayız. Ayrıca şunu da söylemek lazım: Siyaset kişisel gelecek kaygısı için yapılmaz. Değerler, ilkeler üzerinden yapılır. Bir ideolojiniz, bir düşünceniz vardır ve bu ideolojinizi ya da düşüncelerinizi size yakın hissettiğiniz bir partide dillendirmek, hayata geçirmek istersiniz ve bu nedenle siyasetin içerisinde yer alırsınız. CHP’de siyaset yapıyorsanız CHP’nin ilkeleri ve değerlerini kendinize yakın hissetmişinizdir, bu değer ve ilkelerle kendinizi özdeşleştirmişsinizdir, bu nedenle burada siyaset yapıyorsunuz demektir. Kariyer planlarınız için değil yani. Parti siyaseti de bir düzen ve sistem içerisinde yapılır. Genel merkezin belirlediği genel ilkeler ve politikalar ekseninde il örgütü, ilin siyasetini belirler ve biz ilçe örgütleri olarak da il örgütünün belirlediği bu siyaset içerisinde faaliyetlerimizi düzenleriz. Nasıl ki biz il örgütüne bağlıysak ilçedeki siyasetin yürütülmesi noktasında da ilçedeki her bir Partilimiz ilçe örgütüne bağlı olarak siyaset yapmak durumundadır. Başka türlüsü kaos olur.
- Kongre sonrası bugüne kadar ne tür çalışmalar yaptınız? Neler gerçekleşti şu ana kadar?
- Kongre süreciyle başlayan ve iktidar hedefine odaklanmış, partimizden iyi yönde değişim ve dönüşüm beklentilerine karşılık gelecek çalışmalar yapıldı; yapılmaya da devam ediyor. İl başkanlığımız bünyesinde kırk komisyon kuruldu, kurulan komisyonlarda o komisyonun vizyonuna uygun komisyon üyeleriyle İstanbul başta olmak üzere Türkiye siyasetine çözüm ve eylem üretecek saygın çalışmalar yapılmakta ve il başkanlığı tarafından rapor haline getirilmektedir. Bu çalışmaların Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu her düzeydeki kaotik durumun çözümü için parti politikalarına birer ışık olacağı inancındayım. İl başkanlığımızın, yaşamın her alanına dokunarak geliştirdiği siyasi tavrı hangi şekilde olacaksa tam da bunlar gerçekleştirmektedir.
Kartal ilçesi olarak bizler şu anda aktif olarak sahada halka dokunan eylem ve etkinlikler yapmakta, paneller düzenleyerek halkımızı bilgilendirici eğitim çalışmaları gerçekleştirmekteyiz.
İlçemizde oluşturulan bilişim, eğitim, spor, yerel yönetim, hukuk, insan hakları, basın ve iletişim, demokratik kitle örgütleri, muhtarlık, eylem ve etkinlik, kültür ve sanat, sağlık ve çevre, esnaf ve engelli komisyonları kuruldu. Kurulan komisyonların bir kısım eksiklikleri var olmakla beraber bu komisyonlarımız halihazırda aktif şekilde çalışıyor. Önümüzdeki günlerde ilçemizde partimiz politikalarının dışa dönük ortak bir dille ve bir ahenk içinde ifade edilmesini sağlamak amacıyla iletişim, siyasette hitabet, liderlik, parti politikaları ve buna benzer konuları içeren bir dizi önemli çalışmayı da planlamaktayız.
- Kartal Belediyesi ile olan ilişkilerinizi de sormak istiyorum. Bir gerginlik, bir kopukluk var izlenimi uyanıyor Kartal’da. Bu konuda söyleyeceklerinizi de merak ediyoruz doğrusu?
- Aslında konuşmamın içerisinde bu sorunuzun cevabını da verdiğimi düşünüyorum. Ben bu partinin ilçe başkanıyım. Seçimle geldim ve örgütümün desteğiyle de Cumhuriyet Halk Partisi’nin Kartal’da siyaseten en üst düzeydeki temsilcisiyim, ilçe örgütünün başıyım yani. Hiç kimse Partinin üzerinde değildir. Hiç kimse alternatifsiz de değildir. Kişiler – buna ben de dahilim – bulunduğumuz her makamı Cumhuriyet Halk Partili olduğumuz için kazanmışızdır. Dolayısıyla makamlardaki görevlerimizi ifa ederken Parti geleneğine, ilkelerine, değerlerine, tüzüğüne uygun olarak hareket etmekle yükümlüyüz. Bunların dışına çıkarak kendimize Partiden bağımsız olarak yeni görev alanları, yeni yetkiler, aslında olmayan haklar, Partinin üzerinde ve Partiyle çelişir tanımlamalar yapma, belirleme hakkına sahip değiliz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi ailesiyiz. Sağlam temellere sahip köklü, devlet terbiyesi ve birikimi olan bir partiyiz. Kimse kimseden bağımsız hareket edemez. Bir hiyerarşi vardır ve bu hiyerarşi içerisinde herkesin, her makamın yeri, konumu belirlenmiştir. Bulunduğumuz makamların sahibi değiliz. Parti örgütümüz bugün bizi getirdiği bir makama, yarın bir başkasını getirebilir. Söylediğim gibi, sahip olduğumuz her makam ve görev, Cumhuriyet Halk Partili olduğumuz için geldiğimiz makamlardır ve aslolan partidir. Bu anlamda, Kartal Belediyesi bizim belediyemizdir. Parti örgütümüzün, Partililerimizin yoğun çaba ve çalışmalarıyla kazanılmıştır. İki dönemdir de CHP’nindir. İnanıyorum ki, bir sonraki seçimlerde de Kartal CHP’nindir ve CHP’lidir geleneğini sürdüreceğiz. Bunun için çalışıyoruz zaten. Neden kendi Belediyemizle sorun yaşayalım ki? Ya da neden sorun yaşamak isteyelim? Partili belediyemizdir. Biraz önce söylediğim hususlara uygun hareket ettikleri sürece arkadaşlarımızın da icraatlarının tabii ki yanında oluyoruz. Daha yakın zamanlarda basın açıklamamız odlu mesela. Belediyemize yapılan bir haksızlık neticesinde çok net ve çok sert bir duruş gösterdik.
- İSPARK olayını kastediyorsunuz?
- Evet o olay.
- Basın açıklamanız oldukça yankı uyandırdı. Dikkat çekici söylemleriniz vardı.
- Evet, kararlı bir duruş gösterdik. Aynı zamanda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne tam bir devlet terbiyesi ve hukuk dersi verdik. Hatırlanacağı üzere, Kartal E – 5 Cevizli Köprüsü yanındaki KURİŞ Yapı’ya ait inşaatın yapımı sırasında Kartal Belediyesi’ne bırakılan ve yeşil alan olarak belirlenen sahaya İSPARK el koymuş ve ücretli otopark alanı yapmak istemişti. Bu kanunsuz olaya müdahale eden Belediyemiz zabıta ekiplerine, zabıta müdürümüz başlarında odluğu halde Büyükşehir Belediyesi zabıtasınca eşkıyalığı aratmayacak zorbaca bir saldırı gerçekleştirilmişti. Tıpkı, partilerinin hükümetteki hukuk tanımaz, edep-âdâp bilmez tavırları gibi zorbalıkla iş görmeyi, kanunları hiçe saymayı karakter haline getirmişler. Üstelik Büyükşehir Belediyesi’nin CHP’li belediyelere yönelik bu tarz uygulamaları bunun ne ilk örneği ne de son. Biz de bu noktada eşkıyalığa pabuç bırakmayacağımızı söyledik ve Belediyemizin yanında durduk. Bu tutumumuzu da muhafaza edeceğiz. Yalnız burada bir kez daha vurgulamak isterim ki, CHP İstanbul’u yöneten İstanbul il örgütüdür. Bunu bir kere herkes bilmek ve kabul etmek durumundadır. Kimse il örgütünden bağımsız veya il örgütünü çiğneyerek ayrıksı politikalar geliştiremez ve kendisini apayrı bir yerde göremez. Bu hususun kesinlikle unutulmaması gerekir.
- Yerel basında Belediye ile Parti arasında bir gerginlik olduğu yönünde çıkan yazılar var. O nedenle bu soru benim açımdan önem taşıyordu.
- Yerel basın derken, tamamı değil. Bir kesim var ki, kendisine CHP’liyim diyor fakat akşam yatıp CHP ilçe başkanıyla, sabah kalkıp CHP ilçe başkanıyla uğraşıyor. Belediyeyi partiye, partiyi belediyeye karşı kışkırtarak provokatörlük yapıyor. İftiranın, hakaretin haddi hesabı yok. Hem CHP’liyim diyeceksiniz hem de CHP ilçe başkanına yazılarınızla sürekli iftiralarda bulunacak, hakaret edeceksiniz. CHP’li olsun veya olmasın, buna kimsenin hakkı olamaz. Kendilerine gerçekte olduklarından çok farklı bir misyon yüklüyor, gölgelerini yüksekte görerek kendilerinin gerçekten de o yükseklikte olduğunu zannediyorlar. Bundan sonra bizden çok sert karşılık bulacaklar. En ufak bir iftiralarında hem ceza davası hem de tazminat davası açmak suretiyle yargı önünde bunlarla hesaplaşacağız. Ne kadar dava açmak gerekiyorsa bu davaların hepsini açacağız ve takipçisi olacağız. Bir yerlere yaranma güdüsüyle, nemalanma hevesiyle, Belediyede yer tutma, Belediyenin imkanlarıyla bir yerlere gelme hevesiyle provokatörlük yapıyorlarsa bu onların sorunu. Ancak biz buna müsaade etmeyiz. Kalemiyle tetikçilik yapanların karşısına hukukla çıkarız ve CHP içerisinde alan bulmalarına da izin vermeyiz.
-
- Kartalspor konusuna da girmek istiyorum. Kartalspor’da önemli değişimler oluyor. Partinizin ya da bir başka deyişle Belediyenin burada bir etkinliğinin olduğu, oluştuğu söyleniyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
- Siyaset ve spor ayrı kulvarlardır. Son yıllarda bu ayrım kalmadı gerçi. AKP’nin kirletmediği bir spor kalmıştı, sağolsunlar son beş-altı yılda sporun her alanına ve her aşamasına kirliliğin her türlüsünü bulaştırdılar. Süper ligde kulüp başkanlarının seçimi, taraftar grupları, Futbol Federasyonu başkanlık seçimleri hep AKP’nin güdümünde şekilleniyor. Basketbol Federasyonu bile AKP eliyle şekilleniyor. Yandaş futbolcular, yandaş kulüp başkanları, yandaş federasyon başkanları türüyor. Diyeceksiniz ki, sizden de Partililer Kartalspor yönetiminde yer aldı. CHP ilçe başkanı olarak net bir biçimde söyleyebilirim ki, kulüpteki görevleri ve misyonları itibariyle orada Partimizi temsil etmiyorlar. Partili kimlikleriyle ve particilik yaparak orada bulunamazlar. Kendi bireysel tercihleri olarak arkadaşlarımız, kendi çabaları ve imkanları ile orada bulunuyor olabilirler. Ancak Kartalspor’la Partimizin herhangi bir doğrudan ya da dolaylı olarak bir ilişkisi söz konusu değildir. Spor, spor olarak kalmalıdır. Sporun siyasetin içerisinde, siyasetin de sporun içerisinde yer almasına karşıyız. Arkadaşlarımız orada görev yaptıkları süre içerisinde partili kimliklerini oraya yansıtmayacakları gibi CHP İlçe Örgütü olarak bizim de Kulüple herhangi bir bağlantımız söz konusu olmayacaktır.
- Son olarak, temmuz ayında Partiniz bir tüzük kurultayına hazırlanıyor. 1993 yılından beri yürürlükte olan tüzük, bu bağlamda önemli ölçüde değişecek gibi görünüyor. Tüzük çalışmaları ne aşamada ve yeni tüzükten beklentileriniz neler olacak?
- Tüzükler siyasi partilerin anayasası durumunda. Elbette 1993 yılından beri yürürlükte bulunan bizim Parti tüzüğümüz için de köklü değişiklik beklentileri var. Yalnız, 23 yıllık bir tüzüğe sahip olmamıza rağmen Cumhuriyet Halk Partisi tüzüğü ve tüzüğün uygulanış biçimi ele alındığında, sadece ön seçimle aday belirleme yönteminin dahi bizim dışımızda hiçbir partide bulunmadığı görülecektir. Bu durum bile Partimizin ne kadar ilerici düşündüğünün iyi bir göstergesidir. Milletvekili genel seçmelerinde de gördünüz; önseçim yapan bizden başka parti var mı? Biz buna rağmen tüzüğümüzü daha da yenilikçi, daha çağdaş bir düzeye getirmek için bir tüzük kurultayı gerçekleştireceğiz. Yapılacak olan tüzük kurultayıyla daha kapsamlı ve ihtiyaca uygun bir tüzük oluşacağı inancındayım. İlçemizde ve tüm ilçelerde üyelerimizin önerilerde bulunmaları yönünde davette bulunduk. Danışma kurulunu sadece bu gündemle topladık ve il başkanlığımıza bir rapor halinde çalışmamızı sunduk. Oluşacak tüzük taslağı bizlere ulaştığında yeni önerilerle ilgili yeni bir çalışmayı da ortaya koymuş olacağız.
- Son olarak vermek istediğiniz mesaj nedir sayın başkan?
- CHP Kartal İlçe Başkanı olarak şunu söyleyebilirim ki, bugün yaşananları ve ülkeye yaşatılanları içimize sindirmemiz mümkün olmadığı gibi alışmamız ve alıştırılmamız da mümkün değildir. Dayatılmak istenen bu alıştırmaları reddetmesi yönünde halkımıza çağrıda bulunuyorum. Ülkemiz muasır medeniyet seviyesine uygun, hukukun üstün olduğu daha demokratik, daha çağdaş, daha insanî, daha güvenli bir ülke olmayı fazlasıyla hak ediyor. CHP kesinlikle ülkenin bu kaostan çıkış noktasıdır.
GÜNE DOĞUŞ HABER
31 MART 2016 TARİHLİ ÖZEL RÖPORTAJ